İngilizce içindeki as it should be ne anlama geliyor?
İngilizce'deki as it should be kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte as it should be'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki as it should be kelimesi aynı derecede, eşit şekilde, olarak, üzere, şekilde, gibi, -ken, -iken, çünkü, rağmen, olarak, olduğu için, olmasından dolayı, kadar, kadar, övmek, methetmek, olarak haraket etmek, hitap etmek, diğer adıyla, diğer ismiyle, olarak atamak, çocukken, bu nedenle, bu sebeple, aslına bakılırsa, doğruyu söylemek gerekirse, doğrusu, aslında, sonuçta, neticede, sonuç olarak, sonucunda, neticesinde, genellikle, genelde, bütün olarak, bir bütün olarak, her zamanki gibi, belirli bir vakitte, kıyasla, her zaman olduğu gibi, her zamanki gibi, beklendiği gibi, aynı uzaklıkta, bana göre, bana kalırsa, bana gelince, bildiğim kadarıyla, mümkün olduğunca, mümkün olduğu kadar, zamanında, -e kadar gitmek, şöyle ki, -e gelince, bana gelince, -den itibaren, kadar iyi, neredeyse, dediğim gibi, söylediğim gibi, sanki, mış gibi, yok ya, olduğu gibi, bu durumda, şimdiki haliyle, görünen o ki, bir bakıma, kadar az, -diği sürece/-dikçe, -diği sürece/-dikçe, aynı uzunlukta, kadar çok sayıda, kadar çok, o kadarını, aynı miktar, aynı miktarda, eşit şekilde, eşit olarak, rağmen, kadar, kadar çok, olabildiğince çok, mümkün olduğu kadar çok, gerektiği şekilde, gerektikçe, itibarı ile, son zamanlarda, bundan böyle, şimdiden sonra, şu andan itibaren, şu an, şu anda, şu anda, istediğin kadar çok/sık, yerine, kapsamında, bir parçası olarak, uyarınca, söz verdiğim gibi, mümkün olduğunca çabuk, ile ilgili olarak, istenildiği gibi, en kısa zamanda/mümkün olduğunca çabuk, olabildiğince çabuk, bu itibarla, böyle, böylesi, düz çizgi halinde, sanki, -mış gibi, -e gelince, her zamanki gibi, her zaman olduğu gibi, ayrıca, ilaveten, için olduğu gibi, daha, henüz, bildiğin gibi, istediğin şekilde, en kısa zamanda, mümkün olabildiğince çabuk, sınıflandırmak, atamak, öyle de olsa, öyle bile olsa, kafası karışmak, tanıtmak, kupkuru, yaftalanmak, her zamanki şey, olarak tanımlamak, karakterize etmek, vasıflandırmak, sınıflandırmak, bilgisiz, izlenimi vermek, sürpriz olmak, olarak addetmek, kılığına sokmak, kılığında anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
as it should be kelimesinin anlamı
aynı derecede, eşit şekildeadverb (equally) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Bob is five feet ten and Janet is as tall. |
olarakadverb (considered to be) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) He thinks of himself as a great photographer. |
üzere, şekildeadverb (in the manner) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As promised, here are the books on Shakespeare. Söz verdiğimiz üzere (or: şekilde), Şekspir hakkında yazılmış kitaplar geldi. |
gibiconjunction (in the same manner as) (edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").) Do as I say, not as I do. Söylediğim gibi yap, yaptığım gibi değil. |
-ken, -ikenconjunction (while) As he was climbing the ladder, his hammer slipped from his belt. Merdivenden çıkarken kemerinde taşıdığı çekiç aşağı düştü. |
çünküconjunction (since, because) (bağlaç: Kendi başına bir anlam taşımayan, cümlede eş görevli sözleri ve cümleleri birbirine bağlayan sözcüktür (örnek: "kitabı aldı, fakat geri vermedi").) I made you some coffee, as you don't like tea. |
rağmenconjunction (though) (bağlaç: Kendi başına bir anlam taşımayan, cümlede eş görevli sözleri ve cümleleri birbirine bağlayan sözcüktür (örnek: "kitabı aldı, fakat geri vermedi").) Tired as I was, I carried on working till the sun came up. |
olarakpreposition (function) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Steve, Julie and I work well as a team. |
olduğu için, olmasından dolayıpreposition (while being) As a teacher in a deprived area, Jenna had worked with a lot of troubled youngsters. |
kadaradverb (expressing similarity or equality) (edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").) This wine is as nice as that one. That joke is as old as the hills. |
kadarconjunction (correlative: such that) (edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").) He's not so clever as everyone thinks. O, sanıldığı kadar akıllı bir adam değil. |
övmek, methetmek(often passive (praise, applaud) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Critics acclaimed her as the greatest actress of the 20th century. |
olarak haraket etmek(perform function) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) When they first met each other, it was her sister who acted as matchmaker. The man's trousers were held up by a bit of rope that was acting as a belt. |
hitap etmektransitive verb (use a title) (birisine) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) "Your Holiness" is the correct way to address the Pope. |
diğer adıyla, diğer ismiylepreposition (alias) Eva Perón, also known as Evita, was a controversial figure in Argentine politics. Eva Perón, nam-ı diğer Evita, Arjantin politikasının çok tartışılan karakterlerinden biriydi. |
olarak atamak(give a role, job) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The board of directors appointed Mark as head of the party-planning committee. |
çocukkenadverb (during childhood) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As a child, Henry was scared of dogs but he later went on to become a vet. |
bu nedenle, bu sebepleadverb (so, therefore) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The boy failed his math test. As a consequence, he cannot visit his friends this weekend. |
aslına bakılırsa, doğruyu söylemek gerekirse, doğrusu, aslındaexpression (in fact, on the contrary) I'm not ignoring your brother; as a matter of fact, I invited him for dinner tonight. |
sonuçta, neticede, sonuç olarakadverb (consequently) The little girl kept jumping in puddles, and as a result her new shoes were ruined. |
sonucunda, neticesindeexpression (due to, because of) As a result of your disobedience, your parents punished you. |
genellikle, geneldeexpression (usually) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As a rule, we go to bed early on weeknights. |
bütün olarak, bir bütün olarakadverb (all considered together) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Some students need to improve, but the class as a whole is very good. |
her zamanki gibiadverb (as usual) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As always, Sally was chatting up the Australians. |
belirli bir vakittepreposition (UK (at a particular time) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
kıyaslaexpression (in comparison to) As compared with American English, British English seems more formal. |
her zaman olduğu gibi, her zamanki gibiadverb (as is always the case) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As ever, I didn't understand a word of what he was saying. The bus was late, as ever! |
beklendiği gibiadverb (as was anticipated) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As expected, all the crops withered because of the drought. |
aynı uzaklıktapreposition (the same distance as) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Our new grocery store is just as far as the old one. |
bana göre, bana kalırsaadverb (in my opinion) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As far as I'm concerned, that was the best film of the year. |
bana gelinceadverb (as for me, as regards me) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As far as I'm concerned, I never want to eat another fried alligator steak. |
bildiğim kadarıylaadverb (to my knowledge) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As far as I know, the bank approved the loan. The boss is in his office, as far as I know. |
mümkün olduğunca, mümkün olduğu kadaradverb (to the greatest possible extent) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Please avoid cell phone usage as far as possible during your visit. |
zamanındapreposition (long ago) (uzun zaman önce) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As far back as Cleopatra's time, sugaring has been used as a hair removal technique. |
-e kadar gitmekpreposition (from a point in the past) (zaman) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) These cave paintings are believed to date as far back as 17,000 years. |
şöyle kiadverb (in the following way) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The instructions are as follows: 'Remove lid, drink coffee'. |
-e gelincepreposition (with regard to) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As for this guy, I don't think he's going anywhere in life. |
bana gelinceadverb (as far as I am concerned) My husband is going to work. As for me, I will stay home and take care of the baby. |
-den itibarenpreposition (starting on) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) You'll need to arrive 10 minutes earlier as from tomorrow. |
kadar iyiexpression (of equal quality to) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He is as good at maths as my brother. |
neredeyseexpression (nearly; virtually) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I've worked all night on the picture and it's as good as finished. |
dediğim gibi, söylediğim gibiadverb (to resume after interruption) As I was saying before being interrupted, the lady of the house is not home. |
sanki, mış gibiconjunction (as though) He looked as if he wanted to say something. |
yok yainterjection (informal (sceptical) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) You're going to help me clean the house? As if! |
olduğu gibiadverb (in its current state) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The TV is sold 'as is', there is no implicit nor explicit warranty. |
bu durumdaadverb (colloquial (as the situation stands) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As it is, we'll be lucky to arrive before dark! |
şimdiki haliyleadverb (in its current state) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) We'll have to make do with the vehicle we have, as it is. |
görünen o kiadverb (as has transpired) The candidate I offered the job to is, as it turns out, my boss's cousin! |
bir bakımaadverb (idiom (so to speak) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
kadar azexpression (a quantity as small as) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) As little as 2 grammes of it is enough to kill you. |
-diği sürece/-dikçeexpression (providing that) I am happy, as long as the sun always comes back around. |
-diği sürece/-dikçeexpression (while) As long as you're living under my roof, you'll obey my rules, young lady! |
aynı uzunluktaexpression (equal in length to) My garden is as long as a football pitch. |
kadar çok sayıdaadverb (the same number as) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The Lakers had as many all-stars as the Bulls but still lost the game by 20 points. |
kadar çokadverb (up to, a possible total of) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) On a good day, I have seen as many as 80 species of birds. |
o kadarınıexpression (the same thing) So, you're pregnant. I thought as much. |
aynı miktarexpression (an equal amount) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Joe was praised for his work on the project, but I did just as much. |
aynı miktardaexpression (an equal amount of) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I can't eat as much cheese as my sister. |
eşit şekilde, eşit olarakexpression (equally) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I love you as much as I love your sister. |
rağmenexpression (even though) (edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").) As much as I love Mel Gibson, this movie is just too violent for me. |
kadar, kadar çokexpression (an equal amount) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Nobody can eat as much as my brother! |
olabildiğince çokexpression (to greatest extent) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I try to exercise as much as possible. |
mümkün olduğu kadar çoknoun (greatest amount) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I always eat as much as possible at Thanksgiving dinner. |
gerektiği şekildeadverb (according to what is needed) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Apply the ointment to the wound as necessary. |
gerektikçeadverb (according to what is necessary) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Take the pain medication as needed. |
itibarı ilepreposition (starting from) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As of Monday, the office will be closed. |
son zamanlardaadverb (recently, lately) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) She has been acting unusually as of late. She hasn't eaten for four days nor slept for two nights. |
bundan böyle, şimdiden sonra, şu andan itibarenadverb (from this moment onwards) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As of now, you are no longer welcome in my house. |
şu an, şu andaadverb (at this moment) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As of now, we have collected nearly 80% of the funds we need to complete the project. |
şu andaexpression (presently) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As of today, the company's sales are strong. |
istediğin kadar çok/sıkadverb (informal (whenever you wish) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Come and visit me as often as you like. |
yerineconjunction (in contrast to) (bağlaç: Kendi başına bir anlam taşımayan, cümlede eş görevli sözleri ve cümleleri birbirine bağlayan sözcüktür (örnek: "kitabı aldı, fakat geri vermedi").) I prefer old houses as opposed to new ones. |
kapsamındapreposition (in the wider context) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As part of a school project, we must write and perform a short play. |
bir parçası olarakpreposition (as a member) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As part of a team, you must be able to work together with other people. |
uyarıncapreposition (in accordance with) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As per your request, I have included the necessary information in this memo. |
söz verdiğim gibiadverb (according to a promise made) As promised, I've brought the money to repay you for the loan. |
mümkün olduğunca çabukadverb (as fast as can be done) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) You should get tickets as quickly as possible, the show you want to see is very popular. |
ile ilgili olarakpreposition (with respect to) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As regards your letter of January 1, I can no longer provide you with my legal services. |
istenildiği gibiadverb (according to what is needed) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Add seasoning, as required. |
en kısa zamanda/mümkün olduğunca çabukconjunction (the moment that) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I will pay for your ticket as soon as you make the reservation. |
olabildiğince çabukadverb (as early as is feasible) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) It's imperative that I speak with you as soon as possible. |
bu itibarlaadverb (as a result, thus) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The family in Sweden is extremely important and, as such, children's rights are very well protected. |
böyle, böylesiadverb (exactly, per se) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The restaurant doesn't have a gluten-free menu as such, but they have salads and other dishes without wheat. |
düz çizgi halindeexpression (in a straight line) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As the crow flies, I live only 200 meters from your house. |
sanki, -mış gibiconjunction (as if) Jeff was staggering along the path as though he was drunk. |
-e gelincepreposition (formal (with reference to, regarding) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As to your request, I'm afraid I have to say no. |
her zamanki gibi, her zaman olduğu gibiadverb (in the habitual way) Jane walked down the street as usual, unaware that something was about to change her life forever. |
ayrıcaadverb (also) William invited not only Sue to the party, but her sister as well. |
ilavetenconjunction (in addition to) Our neighbor brought cake as well as juice for everyone. |
için olduğu gibipreposition (as in the case of) As with any grammar rule, there are a lot of exceptions. |
daha, henüzadverb (so far) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As yet, I haven't had anything published, but I still consider myself a writer. |
bildiğin gibiexpression (you are already aware) As you know, the building will be demolished on Saturday. |
istediğin şekildeadverb (certainly, of course) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) We will be sure to arrange everything as you wish. |
en kısa zamanda, mümkün olabildiğince çabukadverb (acronym (as soon as possible) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Please send your reply to the following address ASAP. |
sınıflandırmak(categorize [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The councilman assigned the upcoming campaign as the top priority. |
atamaktransitive verb (often passive (officially appoint) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) They attached Melinda as a security officer for the department. |
öyle de olsa, öyle bile olsaexpression (despite [sth]) The weather forecast says there will be heavy rain tomorrow. Be that as it may, we will not cancel the open-air concert. |
kafası karışmakexpression (confused about) (bir şey hakkında) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'm bemused as to why you invited Chris to the party; I thought you hated him. |
tanıtmaktransitive verb (advertise) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The band was billed as the next Beatles. |
kupkuruadjective (extremely dry, parched) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
yaftalanmaktransitive verb (stigmatise) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Because of his radical views, he was branded a revolutionary. |
her zamanki şeynoun (figurative (normality) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It was business as usual in the City of London as million-pound bonuses were paid. |
olarak tanımlamakverbal expression (define, describe [sth], [sb] as [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Based on Eli's fashion, we categorized him as an outdoors type. |
karakterize etmek, vasıflandırmak(depict, portray [sth]) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The mood in the debate could be characterised as hostile. |
sınıflandırmak(classify) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I would class him as studious but shy. |
bilgisizadjective (informal (not knowing [sth]) (bir konu hakkında) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I'm clueless as to what to do next. |
izlenimi vermekverbal expression (give certain impression) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I don't know Emily very well, but she comes across as an intelligent girl. |
sürpriz olmakverbal expression (be unexpected) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The letter offering me a job came as a total surprise. |
olarak addetmek(formal (view as) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The defence deemed the judge's verdict as very unfair. |
kılığına sokmaktransitive verb (alter appearance) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The army disguised the soldiers as ordinary villagers. |
kılığındaadjective (pretending to be) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The FBI agent showed up disguised as an interested buyer. |
İngilizce öğrenelim
Artık as it should be'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
as it should be ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.