İngilizce içindeki ana ne anlama geliyor?
İngilizce'deki ana kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte ana'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki ana kelimesi mother, ana, başlıca, esas, temel, esas, temel, ana, baş(lıca), başta gelen, başlıca, temel, ana, temel, temel, esas, ana, anne, ana, anne, ana, anne, ana, anne, temel, en önemli, ana, temel, temel, ana, merkezi, ana, en önemli, belli başlı, esas, temel, temel, baş, temel, belli başlı, ana, ana, temel, en önemli, ana, belli başlı, büyük, temel, ana, ana, ana, temel, temel, ana, ana başlık, ana malzeme, ana madde, ana bölüm, esas kısım, ana hatlarıyla çizmek, esas yemek, ana yemek, taslak, ana fikir, öz, İspanyolca konuşan, ana dili İspanyolca olan, ana nota, ana boru, ana cadde, ana yelken, mayistra, ana görüş, ana ezgi, ana melodi, ana konu, ana tema, özetlemek, ana hatlarıyla anlatmak, özet, siyasi politika, ana muhteva/unsur, üvey anne, üvey ana, esas anlam, asıl mana, ana konu, tema, mevzu, konu, ana fikir, esas konu, ana nokta anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
ana kelimesinin anlamı
mother
(noun: Refers to person, place, thing, quality, etc.) |
ana, başlıca, esas, temeladjective (first, principal) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The main reason we are here today is to discuss Tuesday's problem. Bugün burada toplanmamızın esas nedeni Salı günkü sorun hakkında konuşmaktır. |
esas, temel, ana, baş(lıca)adjective (foremost, in front) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The principal idea is good, but we need to change some details. Buradaki esas fikir güzel, ancak bazı ayrıntıların değiştirilmesi gerekiyor. |
başta gelen, başlıca, temel, anaadjective (leading) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Jim's company was the world's foremost producer of nylon string. |
temeladjective (basic) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Bread and rice are staple foodstuffs. |
temel, esas, anaadjective (basic, essential) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The regime shows no respect for fundamental human rights. |
anne, ananoun (female parent) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I love my mother with all my heart. Life changes when you become a mother. |
anne, ananoun (UK, humorous, Latin (mother) (resmi olmayan dil, nükteli) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Ask the mater and see if she's receptive to the idea. |
anne, ananoun (US, informal (mother, mom, mommy) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Mama says to leave the light on for Dad. |
annenoun (informal (mother) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
temeladjective (essential, fundamental) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Reading and writing are basic skills. Okuma ve yazma temel becerilerdendir. |
en önemli, ana, temeladjective (figurative (most important) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The senator's passion was apparent, but his central argument was flawed. |
temel, anaadjective (stage: first, elementary) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) We have completed the primary phase of the project and hope to start on phase two in the near future. |
merkeziadjective (figurative (central) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Our focal strategy is to outperform our competitors. |
ana, en önemli, belli başlı, esasadjective (main) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The chief concern is how to maximize efficiency. |
temeladjective (informal, figurative (staple, basic) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
temeladjective (basic, fundamental) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The essential purpose of a holiday is to relax. |
baş, temel, belli başlı, ananoun as adjective (figurative (main: store, etc.) (mecazlı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The chef's flagship restaurant was going under. |
ananoun as adjective (controlling, owning) (şirket, ortaklık) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Our parent company operates internationally. |
temeladjective (figurative (facts, truth: basic) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) There is no way to argue against the bare facts of the matter. |
en önemli, ana, belli başlıadjective (most important, essential) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The cardinal rule is that you must never be late. |
büyükadjective (principal, chief) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The ball will be held in the Great Hall. Balo, Büyük Salon'da düzenlenecektir. |
temel, anaadjective (grammar) (tümce, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The main clause in this sentence is the important one. |
anaadjective (finance: of capital) (finans) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The principal investment required will be in the millions. |
ana, temeladjective (most important) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The key ingredient is garlic. // These are the key figures for the project. |
temelnoun as adjective (forming the base) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) First you need to put on a base coat of paint. |
ananoun as adjective (cause: original) (sebep, neden) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The root cause of Rachel's unhappiness is her own unwillingness to change her situation. |
ana başlıknoun (webpage feature) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Surprisingly, the website's colorful new banner was designed by an amateur. |
ana malzeme, ana maddenoun (main ingredient) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The sauce has a tomato base. Bu sosun ana malzemesi domatestir. |
ana bölüm, esas kısımnoun (figurative (main part) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The body of this essay is well written. |
ana hatlarıyla çizmektransitive verb (outline) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) They delineated a plan of the new library. |
esas yemek, ana yemeknoun (US, French (dish: main) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There were several entrées, including vegetarian choices. |
taslaknoun (US (outline) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This is a frame for the report - can you fill in the relevant information? |
ana fikir, öznoun (general idea) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) John didn't pay attention in class, but he was pretty sure that he got the gist of the lesson. |
İspanyolca konuşan, ana dili İspanyolca olanadjective (person: Spanish speaking) (kişi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Her parents are Hispanic but they're fluent in English. |
ana notanoun (music: first note of scale) (müzik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) When you listen to the melody you should be able to hear the keynote. |
ana borunoun (water supply) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The water main broke and flooded the street, so we didn't have any water. Ana su borusu patlayınca cadde sular altında kaldı, bizim de sularımız kesildi. |
ana caddeadjective (street, road: primary) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) What is the name of the main street in this town? Is it Court Street? |
ana yelken, mayistranoun (maritime: mainsail) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We need to mend the main before we take the boat out again. |
ana görüşnoun (conventional ideas, etc.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Tina decided to invent her own social group because hipsters had become part of the mainstream. |
ana ezgi, ana melodinoun (music: recurring theme) (müzik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We heard the motif signalling the return of the prince. |
ana konu, ana temanoun (central idea) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The motif of her latest book is that prison reform is necessary. |
özetlemek, ana hatlarıyla anlatmaktransitive verb (summarize) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Let me outline my ideas for you. Fikirlerimi sana ana hatlarıyla anlatayım (or: özetleyeyim). |
özetnoun (overview, summary) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He didn't write his speech word for word. He would just write the outline. |
siyasi politikanoun (figurative (political policy) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Anti-abortionism is a plank of the Republican party's platform. |
ana muhteva/unsurnoun (basic element of [sth]) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) These are the staples of this project; we have to get these right. |
üvey anne, üvey ananoun (parent's wife) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Did your stepmother inherit all of your dad's estate? |
esas anlam, asıl mananoun (gist, sense) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The tenor of his argument is that we must act now. |
ana konu, tema, mevzu, konunoun (topic) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The theme of the book was that good triumphs over evil. Kitabın ana konusu, iyi ile kötü arasındaki savaşı iyinin kazanmasıdır. |
ana fikirnoun (central idea) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The common theme in his life was his desire to provide for his family. |
esas konu, ana noktanoun (main point of an argument) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The thrust of this philosopher's argument seems to be that we cannot escape our freedom. |
İngilizce öğrenelim
Artık ana'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
ana ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.