İngilizce içindeki from ne anlama geliyor?

İngilizce'deki from kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte from'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki from kelimesi -den, -dan, ötesinde, (bir yer)li olmak, -den... -e kadar, -den beri, -den itibaren, ila, arasında, -den, -dan, -den ötürü, -den dolayı, yüzünden, -den, -dan, adına, namına, -den...-e kadar, -den, -dan, göre, -e karşı, arasından, içinden, kaynaklı, -den, -dan, yazan, ilişkiyi kesmek, çıkmak, aniden çıkmak, soyundan gelmek, değerini düşürmek, çok farklı olmak, çok yakınında, katılmamak, -den ayrılmak, katılmamak, arındırmak, temize çıkarmak, kaçınmak, soyutlamak, almak, karşısında, yaşları arasındaki, dışında, haricinde, ayrı, ileri gelmek, -den itibaren, dışında, uzağında, yasaklamak, kovmak, men etmek, dilenmek, kâr sağlamak, kazanç sağlamak, avantaj elde etmek, almak, uyarlamak, almak, kendine mal etmek, atmak, kovmak, kaçmak, kaçmak, otlanmak, birinden birşey otlanmak, -den ... oymak, işten atmak, göndermek, tercih yapmak, baskıyla yaptırmak, çıkmak, uzaklaşmak, kopmak, yerinden çıkmak, doğup büyümüş olmak, (bir yerden) gelmek, -den alıp el koymak, engellemek, kopya çekmek, sıkmak, suyunu çıkarmak, tarihinden kalmak, bir günlüğüne ayrılmak, yasaklamak, sonuca varmak, -den kurtarmak, hareket etmek, sapmak, -den türemek, kaynaklanmak, -den gelmek, elde etmek, almak, -den türetmek, bırakmak, vazgeçmek, bırakmak, bağlantısını kesmek, uzak tutmak, gözünü korkutmak, ayrılmak, sapmak, dışına çıkmak, farklılık göstermek, -den farklı olmak, -den ayrılmak, -den farklı, ayırmak, çevirmek, yönlendirmek, terhis etmek, tahliye etmek, -den ayrılmak, vazgeçirmek, -den ayırmak, ilişkisini kesmek, kurtarmak, bağlarını koparmak, uzak tutmak, görevden almak, muaf tutmak, diskalifiye etmek, aynı görüşte olmamak, ayrı tutmak, uzak tutmak, uzak tutmak, vazgeçirmek, kararından döndürmek, uzak durmak, uzak tutmak, farklı, ayrı, birbirinden ayırmak, ayırt etmek, ayırmak, işinden alıkoymak, dikkatini dağıtmak, dikkati başka yöne çekmek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

from kelimesinin anlamı

-den, -dan

preposition (starting point in movement) (bir yerden)

We walked from Ely to Eagle Mountain. I can give you directions to our office if you tell me where you will be coming from.

ötesinde

preposition (distance) (uzaklık)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
We live just three miles from the airport.
Havaalanının üç kilometre ötesinde oturuyoruz.

(bir yer)li olmak

preposition (place of origin)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I am from Norway.
Norveçliyim.

-den... -e kadar

preposition (starting time) (süre)

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
The shop is open from Tuesdays to Saturdays. If you fancy going for a drink later, I'm free from 5 pm.
Dükkân, Salı'dan Cumartesi'ye kadar açıktır.

-den beri, -den itibaren

preposition (starting point in time)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
He was interested in planes from his early childhood. Starting from Monday, the cafeteria will no longer serve ice cream.
Çocukluğundan beri uçaklara meraklıydı.

ila, arasında

preposition (starting point in number)

I drink from two to four beers every Friday night. Tickets are available from $100.

-den, -dan

preposition (indicating raw material) (bir şeyden yapılmış)

All the furniture is made from pine.

-den ötürü, -den dolayı, yüzünden

preposition (as a result of)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
He died from a tropical virus.
Tropikal bir virüs yüzünden hayatını kaybetti.

-den, -dan

preposition (indicating separation)

She removed the parts from the large box. She was separated from her children for days.
Parçaları kutudan çıkarttı. Günlerce çocuklarından ayrı kaldı.

adına, namına

preposition (on behalf of)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
From the Senator, I give you best wishes for success.

-den...-e kadar

preposition (indicating a range) (oran)

They sell everything from soup to nuts.

-den, -dan

preposition (indicating prevention) (kurtarma)

You saved us from a really boring sermon!

göre

preposition (point of observer)

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
From my point of view, they're making a mistake.

-e karşı

preposition (against)

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
The coat will protect you from the cold.

arasından, içinden

preposition (among)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
She was chosen from thirty candidates.

kaynaklı

preposition (indicating source)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
All of our data is from public sources. I got this coat from my mum for my birthday.

-den, -dan

preposition (indicating difference) (farklılık)

These figures are distinct from the ones we saw yesterday.

yazan

preposition (written (used to sign off a letter)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The letter ended, "Write back soon! From, John."

ilişkiyi kesmek

(figurative (separate: from group)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Several members broke away from the party to form their own extremist group.

çıkmak

(detach, fall off)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
When Sue went to take her cakes out of the oven, the handle broke away from the door.

aniden çıkmak

(spring out)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He burst out from behind the wall, surprising everyone leaning against it.

soyundan gelmek

phrasal verb, transitive, inseparable (have as [sb] ancestor)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The family is descended from Prince Axel of Denmark and Princess Margaretha of Sweden.

değerini düşürmek

phrasal verb, transitive, inseparable (take away from [sth])

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
A scratch in the paint detracted greatly from the painting's value.

çok farklı olmak

expression (informal (very different from)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Life in Canada is a far cry from what she's used to in Haiti.

çok yakınında

expression (figurative, informal (near)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The shop is just a stone's throw from my house.

katılmamak

(not present at)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Jasmine was absent from the party on Sunday.

-den ayrılmak

verbal expression (formal (leave)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
If you feel unwell, simply absent yourself from the table.

katılmamak

verbal expression (formal (not attend)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Mr Smith sends his apologies for having to absent himself from today's meeting.

arındırmak

(religion: free from sin) (günahlardan, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The priest absolved the man of all his sins.

temize çıkarmak

(free from guilt)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The court absolved Richard of any blame for the accident.

kaçınmak

(refrain from, not indulge in) (birşey yapmaktan)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Roman Catholics abstain from eating meat on Fridays during Lent.
Katolikler, Paskalya'dan önceki perhiz boyunca Cuma günleri et yemekten kaçınır.

soyutlamak

(consider out of practical context)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It is difficult to abstract Baroque music from its religious context.

almak

(obtain [sth] from a source)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The data is abstracted from online news stories.

karşısında

preposition (opposite)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
My office building is just across from the mall.

yaşları arasındaki

(in a given age range)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This program is designed for young people aged from 18 to 25.

dışında, haricinde

conjunction (except)

(bağlaç: Kendi başına bir anlam taşımayan, cümlede eş görevli sözleri ve cümleleri birbirine bağlayan sözcüktür (örnek: "kitabı aldı, fakat geri vermedi").)
Apart from me, none of my classmates delivered the composition on time.

ayrı

adjective (separate from, away from)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He built his house apart from the rest of the village.

ileri gelmek

(result) (birşeyden)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Several complications arose from the surgery.

-den itibaren

preposition (starting on)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
You'll need to arrive 10 minutes earlier as from tomorrow.

dışında

preposition (apart from, not including)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Aside from the high pay, why do you want to be a doctor?

uzağında

preposition (at a distance)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Away from the earthquake's epicentre there was less damage.

yasaklamak

verbal expression (often passive (prohibit) (birisinin bir şey yapmasını)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Students are banned from chewing gum in class at this school.

kovmak

(expel, exclude) (birisini bir yerden)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
After he was caught stealing books, Richie was banned from the library.

men etmek

(often passive (exclude, ban from doing [sth])

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The judge barred Lewis from driving for a year.

dilenmek

(request food, money)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The poor boy begged food and money from strangers on the street.

kâr sağlamak, kazanç sağlamak, avantaj elde etmek

(derive advantage)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The company will benefit from the growth in sales.
Bu hizmetten tüm halk faydalanabilecektir (or: yararlanabilecektir).

almak, uyarlamak

(figurative (ideas: take adopt) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
His work borrows from many other artists.

almak, kendine mal etmek

(figurative (ideas: adopt from others) (mecazlı)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Most religions borrow ideas from older ones.
Dinlerin birçoğu, geçmiş dinlerin getirdiği fikirleri kendilerine mal etmektedir.

atmak, kovmak

(US, figurative, slang (evict)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The football players were bounced from the club for starting a fight.

kaçmak

verbal expression (escape) (birisinden)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The hostage broke free from his captors and ran to safety.

kaçmak

verbal expression (escape) (bir şeyden)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The two convicts were finally able to break free from the chain gang.

otlanmak

(slang (obtain by asking, begging) (argo)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Brad is always bumming cigarettes off his friends.

birinden birşey otlanmak

transitive verb (informal (obtain by begging) (argo)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Grayson cadged a quarter from his neighbor to feed the parking meter.
ⓘBu cümle, İngilizce cümlenin çevirisi değildir. Hiç sigara paketi taşımazdı, hergün arkadaşlarından sigara otlanarak idare ederdi.

-den ... oymak

verbal expression (shape: sculpt from)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Michelangelo liked to carve huge athletic nudes out of marble.

işten atmak

transitive verb (US, informal (dismiss from a job)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Marco was cashiered from the military because of the mistakes he made.

göndermek

(send forth) (bir yerden)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He was cast from his city and had to live elsewhere.

tercih yapmak

(decide between)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He needs to choose from the three options.

baskıyla yaptırmak

transitive verb (bring about by force)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Authorities attempted to coerce cooperation from the residents.

çıkmak

verbal expression (leave)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Lucy came away from the interview feeling confident that she had got the job.

uzaklaşmak

verbal expression (move further)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Come away from that cliff edge; it may crumble.

kopmak, yerinden çıkmak

verbal expression (become detached)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The cupboard door had come away from one of its hinges.

doğup büyümüş olmak

(be born or raised in) (bir yerde)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She comes from India. He comes from a very poor part of the country.

(bir yerden) gelmek

(have as its source)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Three-quarters of our daily water supply comes from lakes, rivers, and streams.

-den alıp el koymak

transitive verb (seize, take away)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
A customs officer confiscated the cheese from Rodney.

engellemek

verbal expression (hold [sb] back legally)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The contract constrained the author from hiring a new agent.

kopya çekmek

(UK, informal (cheat in an exam) (sınavda)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I failed the test because Jill wouldn't let me crib from her.

sıkmak, suyunu çıkarmak

(extract liquid)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
They crushed the juice from an orange to make a drink.

tarihinden kalmak

(exist since)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The settlements here date from 1678.

bir günlüğüne ayrılmak

(US (make a day trip from a place) (bir yerden)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
We met a couple in Oxford who were day-tripping from London.

yasaklamak

transitive verb (deny admission to)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The underage college students were debarred from the club.

sonuca varmak

transitive verb (conclude)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The detective deduced the answer from the physical evidence and witness reports.

-den kurtarmak

(liberate, rescue)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The commandos delivered the hostages from captivity.

hareket etmek

(leave a place)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
This train departs from New York at 3:15 pm.

sapmak

(figurative (deviate)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
My mom was worried when I didn't show up because she knew it was unusual for me to depart from my normal routine.

-den türemek

(word: develop from) (sözcük, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The word "deduct" derives from Latin.

kaynaklanmak, -den gelmek

(have as origin)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The company derives from an idea the partners had when they were students.

elde etmek

(obtain)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The workers derive the cocaine from the leaves of the coco plant.

almak

(gain) (zevk, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Adam derives great satisfaction from writing poetry.

-den türetmek

(conclusion: deduce)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Sherlock Holmes could derive accurate conclusions about a person from the smallest of clues.

bırakmak

(stop doing [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The headteacher ordered the pupil to desist from such disruptive behaviour.

vazgeçmek, bırakmak

verbal expression (stop doing)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The court ordered the company to desist from trading completely.

bağlantısını kesmek

(disconnect)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
When they got to the campsite, Sue detached the caravan from the car.

uzak tutmak

verbal expression (no longer be involved) (kendini bir şeyden)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

gözünü korkutmak

verbal expression (discourage from doing)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The large dog deterred trespassers from entering the property.

ayrılmak

(digress from: a topic) (konudan, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The professor deviated from his lesson plan.

sapmak

(stray from a course)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Jan decided to deviate from the path and walk on the beach.

dışına çıkmak

(not conform to [sth] usual)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The chef deviated from the traditional recipe by adding further ingredients.

farklılık göstermek, -den farklı olmak, -den ayrılmak

(not be like)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
This candidate differs from all the others.

-den farklı

(not like)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
My father's views on politics are different from mine.

ayırmak

(see difference) (bir şeyi başka bir şeyden)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Many English people cannot differentiate a Yorkshire accent from a Lancashire accent.

çevirmek, yönlendirmek

verbal expression (point in different direction) (başka yöne)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The police were directing traffic away from the street where they were repairing the gas leak.

terhis etmek

(release from military service)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The commanding officer discharged the soldier from military service.

tahliye etmek

(release from prison) (cezaevi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The parole board discharged the man from prison.

-den ayrılmak

(log off from)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Click here to disconnect from the server.

vazgeçirmek

verbal expression (dissuade)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Jane did her best to discourage her friend from drinking too much.

-den ayırmak

(differentiate things)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It's hard to discriminate this flower from its close relative.

ilişkisini kesmek

(end involvement in)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The army announced today that they are going to disengage from the contested city.

kurtarmak

verbal expression (physically free yourself from) (kendini bir şeyden)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Leah tried to disengage herself from the tangle of branches.

bağlarını koparmak

verbal expression (end involvement in)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Linda had to disengage herself from the project due to a family emergency.

uzak tutmak

transitive verb and reflexive pronoun (figurative (end involvement in [sth]) (kendisini bir şeyden)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Alan was unable to disentangle himself from his family's problems.

görevden almak

(sack, fire: an employee)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The board of governors dismissed Ellen from her job as school secretary because of her poor timekeeping.

muaf tutmak

(formal (exempt)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Winning the lottery dispensed Julie from ever having to work again.

diskalifiye etmek

transitive verb (rule out of competition)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Although the team was strong, they were disqualified for the tournament because they didn't have enough players.

aynı görüşte olmamak

(disagree with [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The minority's opinion dissents from the majority's in several respects.

ayrı tutmak

(consider unrelated)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
It can be difficult to dissociate the meaningful content from the nonsense online.

uzak tutmak

verbal expression (distance yourself from [sb]) (kendini birisinden)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Diane eventually dissociated herself from her troublemaker friends.

uzak tutmak

verbal expression (distance yourself from [sth]) (kendini bir şeyden)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The nominee tried to dissociate himself from the racist remarks of his former friends.

vazgeçirmek

transitive verb (persuade [sb] not to do [sth])

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
It's impossible to dissuade Shawn from enlistment in the military.

kararından döndürmek

transitive verb (persuade [sb] against doing [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Please dissuade him from taking that rash course of action.

uzak durmak

verbal expression (keep away)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Preferring solitude, I distanced myself from the group.

uzak tutmak

verbal expression (try not to associate with)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The candidate was advised to distance himself from his former wife.

farklı

(different from)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
If you look closely, you can see that this plant is distinct from that one.

ayrı

(separate from [sth])

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Agatha likes to keep her work distinct from her home life.

birbirinden ayırmak, ayırt etmek

(see the difference between)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Some people find it difficult to distinguish right from wrong.

ayırmak

(make different)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
What distinguishes him from his colleagues is his unshakeable self-confidence.

işinden alıkoymak

transitive verb (divert [sb] from [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Stop distracting me from my homework!

dikkatini dağıtmak

transitive verb (divert: [sb]'s attention)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The nurse talked to the baby to distract his attention from the injection.

dikkati başka yöne çekmek

verbal expression (create a diversion)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Magicians need to know how to distract attention from what they are doing. The gaudy packaging is just an attempt to distract attention from the shoddy product inside.

İngilizce öğrenelim

Artık from'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

from ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.