İngilizce içindeki plural ne anlama geliyor?
İngilizce'deki plural kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte plural'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki plural kelimesi çoğul hal, çoğul, çoğul, sayı boncuğu, başlık tahtası, yatay koordinat, apsis, (kitap sonunda) ek, ilave, ek, ilave, zeyil, (mezun olmuş) eski kız öğrenciler, mezun, amip, anten, duyarga, anten, ön diş, zirve, doruk, tepe, ek, ek bölüm, areola, kucak dolusu, otomaton, mekanik robot, eksen, mihver, itilaf, eksen, banjo, banço, barakuda balığı, iskarmoz, kök, temel neden, usul, temel, defne yaprağı, erkek arkadaş, sevgili, yaban domuzu, beğeni ifadesi, bravo, kaktüs, buzağı, dana, baldır, fok yavrusu, fil yavrusu, balina yavrusu, tuval, kanvaz, tablo, yumuşak temizlik bezi, alp alabalığı, çocuk, çocuk, evlat, fare, tüm eserler, darbe, ölçüt, kriter, kıstas, kültür ortamı, veri, data, gelin, zar, zar, genel müdür, domino taşı, peri, balık, kadın balık satıcısı, kadın balıkçı, kaba saba kadın, avuç dolusu, ayak, kadem, formül, formül, tertip, reçete, örnek, model, açık oturum, (bilgisayar) forum, yavru balık, dolusu, mantar, küf, mantar hastalığı, havuz balığı, kırmızı balık, kaz, dişi kaz, Grammy ödülü, torun, orman tavuğu, dağ tavuğu, bağırtlak, saç modeli, yarı, yarım, yarı, devre, eşarp, helezon, onursal ücret, (at, vb.) toynak, meze, bıçak, mutfak bıçağı, yemek bıçağı, bıçak, bıçak, bıçak, gırtlak, en sonuncusu, sonuncusu, (ağaç, vb.) yaprak, sayfa, (masa) kanat, yaprak, varak, bit, ahlaksız/aşağılık kimse, sayın, bayan, evlenmemiş genç kadın, matmazel, akçaağaç yaprağı, yöntem, yol anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
plural kelimesinin anlamı
çoğul halnoun (grammar: not singular form) (dilbilgisi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Some languages have no plural; nouns are the same whether you talk about one or many. |
çoğuladjective (not singular, multiple) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The students discussed the plural meanings of the essay in class today. |
çoğuladjective (grammar: denotes more than one) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The word children is the plural form of child. |
sayı boncuğunoun (counting instrument) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My grandfather used to use an abacus to do math. |
başlık tahtasınoun (architecture: horizontal slab) (mimarlık) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The column's abacus has deteriorated and needs to be repaired. |
yatay koordinat, apsisnoun (mathematics: coordinate) (matematik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
(kitap sonunda) ek, ilavenoun (book: text added) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) An addendum at the back includes some later discoveries. |
ek, ilave, zeyilnoun (agenda: item added) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Look at the bottom of your agenda to see the addendum. |
(mezun olmuş) eski kız öğrencilernoun (Latin (female former or graduate student) Hillary Clinton is an alumna of Yale law school. |
mezunnoun (Latin (male former or graduate student) (erkek) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The university has an impressive list of alumni, including several of my idols. |
amipnoun (single-celled life form) (tek hücreli canlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) An amoeba reproduces by splitting into two. Amipler ikiye bölünerek çoğalır. |
anten, duyarganoun (insect: sense organ) (böcek) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The bug lay on its back, totally still except for its twitching antennae. |
antennoun (aerial) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We took the antenna off our house and put up a satellite dish. |
ön dişnoun (often plural (one of the front teeth) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She has had problems with her anterior teeth since she was a child. |
zirve, doruk, tepenoun (summit) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The hikers approached the apex of the mountain in the pouring rain. |
ek, ek bölümnoun (to document) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The interview data is included in the appendix to the report. |
areolanoun (skin around nipple) (tıp) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The areola is usually darker than the surrounding breast. |
kucak dolusunoun (amount carried on one or both arms) The gardener came in with an armful of roses. Bahçıvan, bir kucak dolusu gülle içeri girdi. |
otomaton, mekanik robotnoun (robot, mechanical device) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The Victorians created many ingenious automatons, including a machine that drew spiral designs. |
eksen, mihvernoun (planet, etc.: line of rotation) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The earth rotates on its axis. |
itilafnoun (figurative (alliance of countries) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The Sino-American axis will be strengthened with this treaty. |
eksennoun (geometry: reference line) (geometri) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The points were scattered along the y axis. |
banjo, bançonoun (music: string instrument) (çalgı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A banjo can have four or five strings. |
barakuda balığı, iskarmoznoun (large eel-like fish) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Attacks on humans by barracudas are rare. |
kök, temel nedennoun (base or reason for [sth]) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The basis for standardized testing in elementary schools is the need for all students to be at the appropriate level for their age. |
usulnoun (occurrence, routine) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Dogs need to be walked on a regular basis. |
temelnoun (principle [sth] depends on) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Trust and communication are the basis of a good relationship. |
defne yaprağınoun (aromatic leaf used in cooking) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Whenever I make a casserole, I add a bay leaf from my garden. |
erkek arkadaş, sevgilinoun (dated, French (boyfriend) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It seems that Helena has a new beau; he's taking her to the pictures tonight. |
yaban domuzunoun (wild pig) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) While hiking, Danny saw a boar in the forest. |
beğeni ifadesi, bravonoun (from Italian (shout of approval) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The singer received several bravos from the audience. |
kaktüsnoun (spiky desert plant) (çöl bitkisi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The only plants the hiker could see from the top of the mesa were many sizes and forms of cacti. |
buzağı, dananoun (baby cow, bull) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A cow and her calf are grazing in the field. |
baldırnoun (human anatomy: fleshy lower leg) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Jeff frequently gets cramps in his calf. |
fok yavrusunoun (baby seal) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The seal left her calf on the ice while she went hunting. |
fil yavrusunoun (baby elephant) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The elephant looked around warily, guarding her calf. |
balina yavrusunoun (baby whale) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A new calf was spotted in the pod of whales. |
tuval, kanvaznoun (fabric for painting) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The art students were supplied with several blank canvasses each. |
tablonoun (painting) (tuval üzerine yapılmış) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The newly discovered canvas by Monet is expected to fetch $80 million. |
yumuşak temizlik bezinoun (chamois leather: soft cleaning cloth) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Tina uses a chamois to dry her car after washing it. |
alp alabalığınoun (fish: northern waters) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Julia is fishing for char. |
çocuknoun (boy, girl) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) A child needs love. |
çocuk, evlatnoun (son, daughter) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We have just had our first child. İlk çocuğumuz doğdu. |
farenoun (computing: pointing device) (bilgisayar) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Use the computer mouse to click on the button. |
tüm eserlernoun (body of work, oeuvre) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) For Theresa's thesis she is studying the entire corpus of Shakespeare. |
darbenoun (Gallicism (violent seizure of power) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The President of Egypt was ousted in a coup d'état in 2013. |
ölçüt, kriter, kıstasnoun (standard) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Price is not the only criterion to consider when you buy a car. |
kültür ortamınoun (substance for growing bacteria) (biyoloji) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Pasteur was the first person to use a cultural medium for growing bacteria in the laboratory. |
veri, datanoun (formal (piece of data) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This datum is out of place in the table. |
gelinnoun (son or daughter's wife) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My daughter-in-law's casual attitude infuriates me. |
zarnoun (die: cube with dots for gambling, etc.) (oyun) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Do we use one dice or two for this game? |
zarnoun (cube with dots for games) (oyun) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It's your turn to throw the die. |
genel müdürnoun (mainly UK (chief executive) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
domino taşınoun (small games tile with dots) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The logo for the company is a blue domino. |
perinoun (folklore: small creature) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The enchanted forest was full of elves. |
balıknoun (aquatic animal) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My son has a pet fish. |
kadın balık satıcısı, kadın balıkçınoun (archaic (female fishmonger) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Fishwives had stalls in the market place here in the 18th century. |
kaba saba kadınnoun (figurative, dated, pejorative (loud coarse woman) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Don't listen to the fishwife in the village; she only spreads rumors and lies. |
avuç dolusunoun (handful) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Ryan threw a fistful of sand onto the ice. |
ayak, kademnoun (measure: 0.3048 m) (ölçü birimi: 0.3048 m) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The box was a little more than one foot wide. |
formülnoun (mathematical) (matematik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The students had to memorize a lot of formulas in the algebra class. |
formülnoun (chemical) (kimya) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The chemistry students had to memorize hundreds of formulas. |
tertip, reçetenoun (to create [sth]) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The scientist created a better formula for the new fuel. |
örnek, modelnoun (figurative (pattern) (mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The ceremony always follows the same formula. |
açık oturumnoun (meeting) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Rachel hosted a forum where people could come to discuss local issues. |
(bilgisayar) forumnoun (internet discussion site) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Kate was a member of a forum about her favorite author. |
yavru balıknoun (small fish) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We went out fishing today but didn't even catch a fry. |
dolususuffix (noun: quantity) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) For example: handful, spoonful Örnek: Kaşık dolusu, avuç dolusu |
mantarnoun (mushroom) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Several kinds of edible fungi grow in this area. |
küfnoun (mold, mildew) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Fungus was growing all over the basement walls. |
mantar hastalığınoun (fungal infection) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) It looks like you've got a fungus on your feet. |
havuz balığı, kırmızı balıknoun (orange fish kept as pet) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The cat was looking at the goldfish in the aquarium. |
kaznoun (web-footed bird) (perde ayaklı kuş) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The goose walked around the pond. Kazlar, küçük gölün kenarında yürüyorlardı. |
dişi kaznoun (female goose) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I see a goose and a gander. I wonder if they will mate. |
Grammy ödülünoun (US (award: record industry) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The world-renowned artist finally won her first Grammy tonight. |
torunnoun (child of your child) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I have three children and five grandchildren. |
orman tavuğu, dağ tavuğu, bağırtlaknoun (game bird) (bir tür av kuşu) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The men shot a grouse and a pheasant today. |
saç modelinoun (informal (hairstyle) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Linda's new hairdo is very modern and chic. |
yarı, yarımnoun (one of two parts) (iki parçadan biri) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Which half of the apple do you want? Elmanın hangi yarısını istersin? |
yarı, devrenoun (sports: division of play) (sporda) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) At the end of the first half, the score is even. İlk yarının sonunda durum berabere. |
eşarpnoun (garment worn on head) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Many women from Middle Eastern countries wear headscarves. |
helezonnoun (spiral) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The man had a tattoo on his arm in the shape of a helix. |
onursal ücretnoun (honorary payment) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The organization must report all donations, fees, and honoraria. |
(at, vb.) toynaknoun (foot of horse, etc.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The horse injured a hoof during the ride yesterday. |
mezenoun (French (food: appetizer) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) If you fill up on hors d'oeuvres, you will have no room left for dinner |
bıçak, mutfak bıçağınoun (kitchen utensil) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The chef has his knife sharpened regularly. |
yemek bıçağı, bıçaknoun (eating utensil) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Excuse me, waiter, I've been given two forks and no knife. |
bıçaknoun (cutting tool) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She used a Stanley knife to cut the cardboard. Karton kutuyu kesmek için bıçak kullandı. |
bıçaknoun (machine: blade) (makine) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Then the machine knives cut the paper to the correct size. |
gırtlaknoun (voice box) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The x-ray showed a tumor in his larynx. |
en sonuncusunoun (most recent person) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) There used to be lots of older people here, but the last moved away two years ago. |
sonuncusunoun (only remaining person, thing) (birisinin, bir şeyin) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Robert Scott and his team were the last of the great explorers. |
(ağaç, vb.) yapraknoun (tree: foliage) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The trees lost their leaves early this year because of the frost. |
sayfanoun (sheet of paper, page) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Ben turned over a leaf in his book and kept reading. |
(masa) kanatnoun (part of table) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) When the kids moved out Sam dropped the table leaves to make the dining table smaller. |
yaprak, varaknoun (thin sheet of metal) (metal) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The book was decorated with gold leaf. |
bitnoun (often plural (parasitic insect) (böcek) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The monkey picked a louse off its friend and ate it. The school nurse found lice in the hair of three students. |
ahlaksız/aşağılık kimsenoun (figurative, pejorative, slang (unethical person) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The banker was a real louse and cheated a lot of people. |
sayınnoun (attached to name or title) (isimden önce) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Madam President, I urge you to approve this measure. |
bayannoun (French (title for a woman) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Madame Susanne, how nice to see you this evening. |
evlenmemiş genç kadın, matmazelnoun (French (young woman) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Mademoiselles, may I interest you in some French wine from my village in Burgundy? |
akçaağaç yaprağınoun (leaf of hardwood maple tree) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
yöntem, yolnoun (method, way) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) "The end justifies the means." |
İngilizce öğrenelim
Artık plural'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
plural ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.