İngilizce içindeki would ne anlama geliyor?
İngilizce'deki would kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte would'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki would kelimesi -ardı, -erdi, -mısınız lütfen, -eceğini, -acağını, -ardı, -erdi, -ar, -er, -ecek, -acak, vasiyet, vasiyetname, azim, kararlılık, irade, istek, arzu, takdir, ilahi takdir, niyet, -ecek, -acak, -ecek, -acak, , olmalı, emin olmak, -acak, -ecek, -mamak, -memek, azmetmek, yaptırmak, istemek, arzu etmek, istemek, arzu etmek, istemek, dilemek, vasiyet etmek, rica ediyorum, istiyorum, kimin aklına gelirdi?, arzu etmek, çok istemek, tercih etmek, -i tercih etmek, yapmamayı tercih ederim, yapmasam iyi olur, arzu eden, isteyen, olurdu anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
would kelimesinin anlamı
-ardı, -erdiauxiliary verb (in conditional sentences) (koşullu cümlelerde) I would buy a car if I had enough money. It would have been nice to see Steve before he left. It would be great to take a holiday, if only I could afford it! |
-mısınız lütfenauxiliary verb (used to show politeness) Would you please pass the salt? Tuzluğu uzatır mısınız lütfen? |
-eceğini, -acağınıauxiliary verb (will: in reported speech) (dolaylı anlatım) Yesterday he said that he would go to the library. Dün kütüphaneye gideceğini söyledi. |
-ardı, -erdiauxiliary verb (repeated action in past) We would take walks by the river. Nehir kıyısında yürüyüşe çıkardık. |
-ar, -erauxiliary verb (typical of [sb]) I'm not surprised; he would fly to another country on a whim. |
-ecek, -acakauxiliary verb (future: prediction or schedule) (gelecek zaman belirtir) I will cook dinner tomorrow. Her birthday will be on a Sunday next year. Yarın yemek pişireceğim. |
vasiyet, vasiyetnamenoun (law: testament) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Her father left her the house in his will. Babası vasiyetnamesinde evi Ayşe'ye bıraktı. |
azim, kararlılıknoun (determination) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She accomplished the task through sheer will. Azmi (or: kararlılığı) sayesinde görevi başarıyla tamamladı. |
iradenoun (faculty of conscious decisions) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The power of the will often exceeds logic. |
istek, arzunoun (wish) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She went against her father's will and married the musician. |
takdir, ilahi takdirnoun (volition) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My grandmother says that what happens is God's will. |
niyetnoun (with qualifying adjective (disposition) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I bear him no ill will, in spite of what he has done. |
-ecek, -acakauxiliary verb (be willing or disposed to) (istekli olmak) The elderly will sacrifice for their grandchildren if they have to. |
-ecek, -acakauxiliary verb (be required or expected to) (emir) You will present yourself to the commanding officer immediately. |
auxiliary verb (may be expected to) She will not have given up hope, as he was only reported missing this morning. |
olmalıauxiliary verb (may be supposed to) This will be the place, at least if I have understood the directions. |
emin olmakauxiliary verb (be sure to) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Most people talk about helping others, but will take good care of themselves first. |
-acak, -ecekauxiliary verb (habitual action) (hep yapılan hareket) They will forget to wash at least some of the pots. |
-mamak, -memekauxiliary verb (negative (ability) (olumsuz) The lock will not open. |
azmetmekauxiliary verb (be determined to) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) "From our very first date I've wanted to marry her, and I will", he thought. |
yaptırmakverbal expression (try to influence with thoughts) (birisine bir şeyi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He willed the plant to survive, but it withered in the drought. |
istemek, arzu etmektransitive verb (literary (wish, want) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Do what you will! I'm leaving in five minutes. |
istemek, arzu etmektransitive verb (bring willpower to bear on) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) If the runner wills it enough, he could break the record. |
istemek, dilemektransitive verb (make happen by wishing) (bir şeyin olmasını) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) It doesn't just happen. You need to will it to happen. |
vasiyet etmektransitive verb (bequeath) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) She didn't will anything to her family, and left her estate to charity. |
rica ediyorumexpression (polite (with object: I want) I would like the coq au vin, please. |
istiyorumexpression (polite (I want) I would like you to be more involved in the community website. |
kimin aklına gelirdi?interjection (expressing surprise) Wow, that's really interesting – who would've thought? |
arzu etmekverbal expression (polite form of want) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My husband and I would like to thank you for all your help. |
çok istemekverbal expression (used to request or accept [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I would love a cup of coffee, thank you. |
tercih etmekverbal expression (would prefer) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I would rather you simply told the truth, instead of seeking to excuse yourself. |
-i tercih etmekverbal expression (would prefer to) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I would rather go out. |
yapmamayı tercih ederim, yapmasam iyi olurverbal expression (prefer not to) I'd rather not go to Spain again this year for our holidays. They would rather not have to make anyone redundant. |
arzu eden, isteyenadjective (wishing, aspiring to be) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) There are many would-be novelists who never finish a piece of writing. |
olurducontraction (colloquial, abbreviation (would have) It would've been nice if you had told me you were going to be late. Geç kalacağını söyleseydin iyi olurdu. |
İngilizce öğrenelim
Artık would'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
would ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.